Paylaş
Dün ise, gaz fişeği kapsülüyle kafasından yaralandığı için aylarca komada kaldıktan sonra hayata veda ettiğini duydum, herkes gibi! Hiç kuşkusuz aylardır Berkin’den gelecek iyi haberi bekleyenler arasındaydım.
Çünkü kim ne derse desin, bir çocuğun hayatı tüm siyasetlerin üstündedir!
Bu, Filistin’de, Mısır’da, Doğu Anadolu’da, Japonya’da veya İstanbul’da böyledir! Dünyanın her yerinde bu vicdani gerçek yürürlüktedir. Yürürlükte olmak zorundadır!
Berkin’in ölüm haberi üzerine; her zaman olduğu gibi bu acıdan sonra da edebiyata sığındım. Edebiyat bana acımı unutturmaz, tüm şiddetiyle ve derinden yaşatır! Ama aynı zamanda törpülenmeyen bir direnç duygusu verir. İnsanın ne kadar zalimleşebileceğini gösterir!
Yazının başında söylediğim illüstrasyonu gördükten sonra Küçük Prens’i yeniden okudum! ‘Küçük’ deyip geçtiğimiz çocukların dünyasının nasıl bir zenginliğe sahip olduğunu gösterdiğini hatırladım tekrar. Hoşgörüsünün, hayal gücünün, insanlığının, merhamet duygusunun, hayatı sorgulayabilme özgürlüğünün ne kadar ‘sonsuz’ olduğundan söz ediyordu Saint Exupery.
Berkin’in anne-babasının duygularını kim onlar kadar anlayabilir, algılayabilir. 14 yaşında bir çocuğun öldürülmesinin gerekçesi olamaz!.. Gerekçe bulmak için bahaneler üretmeye çabaladığınız anda, insanlık sona erer!
Herkesi birleştirmesindeki yegâne sebep budur! Aylarca hastanede, başında nöbet tutanları unutmayalım! Bir insanlık ödeviydi.
Bugün eli kalem tutan herkes, Berkin Elvan’ı yazmalı.
* * *
HER fırsatta, edebiyatın gücünden, bize gerçekleri gösteren gücünden ve insanlığımızı hatırlatan ilk unsur olduğundan bahsederim. Hatta bu yüzden eleştirilirim bile... Bunun için okumalıydık işte!
Dünyanın herhangi bir yerinde, Nâzım Hikmet’in Kızçocuğu şiirini okumuş bir insan çocukların öldürülemeyeceğini en kısa yoldan öğrenirdi! Vicdanını tüketmeden.
“Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin,
şeker de yiyebilsinler” dizelerini okuyanlar Berkin’e veya dünyanın herhangi bir yerinde bir başka çocuğa kurşun sıkamazlar!
Bir çocuğun, evin kapısından dışarı her adım atışında aslında nasıl bir imge dünyasına adım attığını bilirim. Çünkü en kötü zamanda bile dünyaya umutla ve sevinçle ve hepimizden fazla dirençle bakar. Onun umudunu yok edenler, sevincini acıya dönüştürenler, insan neslinin acaba hangi türünden sayılmalı. Ece Ayhan’ın Meçhul Öğrenci Anıtı’nı tekrar tekrar okuyorum dünden beri! Kim, şiirin ilk dört dizesini okuyup Berkin Elvan’ın ölümüne mazeret bulabilir ki?
“Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür”
* * *
AKLIMA bazı sorular takılıyor, cevabı önemli!
Acaba, aylardır meydanlardan meydanlara koşturan, elinde mikrofonla saatlerce konuşan siyasetçilerin hangileri Küçük Prens’i okudu?
Ece Ayhan adını duydular mı? Meçhul Öğrenci Anıtı’nı okumadıkları muhakkak, Nâzım Hikmet’in şiirlerini de bilmezler mi?
Cevapları hayırsa, Berkin Elvan’ın ölümünü yüreklerinde hissetmelerini beklemeyin! Aylardır hastanede yatan çocuğun durumunu yetkililerden kim sordu ki? Öldükten sonra başsağlığı, taziyeler, üzüntü paylaşmak neye yarar?
“Bade harabül Basra.”
Paylaş